13 Nisan 2010 Salı

MAVİ KÖŞK'ÜN ŞİFRELERİ

Kuzey Kıbrıs sadece casinolardan, renkli gece hayatından ve 5 yıldızlı paketlenmiş güzelliklerden ibaret değil. Şayet neon ışıklarının sizi ayartmasına izin vermezseniz Akdeniz'in belki de en gizemli adasıyla tanışabilirsiniz.


Kuzey Kıbrıs'ın en bilinmeyen yerlerinin başında ise Beşparmak Dağları'na gizlenmiş bir Köşk geliyor. Girne'den Güzelyurt'a giderken Beşparmak Dağları'nın bittiği yerde bulunan Mavi Köşk, Türk Barış Kuvvetleri'ne bağlı askeri bölgenin içinde. Mavi Köşk'e girmek için sıkı bir kimlik kontrolünden geçiyorsunuz. Kontrolün ardından sağlı sollu ağaçlarla kaplı yolu aştıktan sonra Mavi Köşk'e ulaşılıyor.


İki katlı Köşk, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı'na kadar İtalyan asıllı ünlü Rum silah kaçakçısı Byron Pavlides'in hem aşk yuvası hem de mafya liderleriyle gizli toplantılarının mekanı oldu.


Kıbrıs'ın ünlü din ve siyaset adamı Başpiskopos Makarios'un avukatlığını da yapan Byron Pavlides, gizli sığınağını 1957 yılında dağların arasında o dönemde yolun bile bulunmadığı yamaca yaptırdı. Evde neler yaşandığı, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı'nın ardından ele geçirilen Pavlides'in hizmetçilerinden öğreniliyor.

Köşkün o dönemde doğru dürüst yolu bile bulunmuyor. Mavi Köşk'ün en önemli özelliklerinden biri yer altından bir kilometre uzaklıktaki İngiliz ailelerinin yazlıklarına kaçış tünelinin bulunması. 20 Temmuz 1974'ten kısa bir süre önce Barış Harekatı'nın gerçekleşeceğini öğrenen Pavlides, hangi yöne gittiğin görülmemesi için kaçış tünelini kullanarak bölgeden uzaklaşıyor. Tünel sistemini de kendi geçtikten sonra kuru patlayıcılarla imha ediyor.



KANLI VADİ

Köşk'ün bahçesinin en son noktasından manzara. Bu noktadan boğaz ve dağlar görünüyor. Buradan bütün alanı kontrol edebilen Pavlides'in silahları denize açılan bu boğazdan kaçırdığı söyleniyor. Pavlides, çok yakın bir arkadaşı olan bir mimara bu Köşk'ü yaptırdıktan sonra Köşk'ün yerinin kimseler tarafından bilinmemesi için mimarı öldürtüyor.

Pavlides, 4 dönümlük bir arazi üzerinde ve Akdeniz'e kadar olan bölgeye tepeden bakan bir yamaçta yer alan evin çevresine makinalı tüfek yuvalarının yer aldığı mevziler yaptırmış. Barış Harekatı sırasında Beşparmak Dağları'na yapılan paraşütçü indirmesi sırasında bir grup Türk askeri köşkün altındaki ovaya inmiş, ancak Pavlides'in korumalığını yapan Rum askerlerinin ateşi altında çok sayıda şehit vermişler. Bu nedenle köşkün altındaki bölgeye Kanlı Vadi adı verilmiş.



13'ÜN GİZEMİ

2 katlı köşk 13 odalı. Bahçesindeki yüzme havuzunun her iki tarafında da 13'er fıskiye bulunuyor. Merdivenleri de 13 basamaklı. Köşkün krokisine tepeden bakıldığında hem 13 rakamına hem de tabancaya benzediği söyleniyor. Pavlides'in mafya liderleriyle yaptığı toplantı odasındaki sandalye ise Papalık ve Vatikan armalarıyla dolu. Tahtı andıran sandalyenin sırtında özel bir başkoyma bölümü var.




KLEOPATRA'NIN SÜT HAVUZU

Mavi Köşk'ü gezdiğimiz sırada askeri personel tarafından anlatılmasa da kulaktan kulağa yayılan bazı hikayeler var. Köşkte 2.5 metre çapında yarım metre derinliğinde bir süt havuzu bulunuyor. Köşke gelen kadınlı erkekli konukların Kleopatra'nın süt havuzunda rahatladıkları söyleniyor. Köşke gelen ünlü misafirler arasında Sophia Loren'in de olduğu iddia ediliyor.

ELMA OYUNU

Mavi Köşk için anlatılan bir diğer şehir efsanesi ise şöyle: "Pavlides kimi zaman köşkünde partiler verir. Ev sahibi partinin ilerleyen saatlerinde ikinci kattaki bahçeye bakan balkona çıkar ve ısırdığı bir elmayı yüzme havuzuna atar. Havuz içinde ya da dışında yer alan konuklar elmayı alabilmek için yarışır. Kim elmayı alırsa Pavlides ile geceyi geçirir."



YATAK ODASINDA GİZLİ GEÇİT

Köşk sahibinin yatak odasında yatağın hemen arkasında bir kapak bulunuyor. Bu kapağın gizli bir geçite giden bir bölüm olduğu söyleniyor.

7 AYRI NOKTAYI GÖREBİLECEĞİNİZ AYNA

Evde çok sayıda günah çıkarma köşesi bulunuyor ve bu köşelerin birinde bulunan bir aynadan yeni ayrı noktayı görebiliyorsunuz. Günah çıkarma sırasında arkasını göremeyen Pavilides bu ayna sayesinde odanın tamamını ve arkasından gelebilecek tehlikeleri görebiliyormuş.

BUKALEMUN DERİSİNDEN MASA

İddiaya göre, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında Pavlides, bukalemaun derisi kaplı masası ve sandalyesinin iadesini ister. Karşılığında ise 100 yıl boyunca köşkün bakımı için gerekli parayı vermeyi teklif eder. Türk Barış Gücü askerleri, silah kaçakçısının ısrarından şüphelenerek köşkün içindeki tüm eşyaları Türkiye'ye göndererek en küçük ayrıntısına varıncaya kadar inceletir. Pavlides'in Sicilya'da bir mafya toplantısında çıkan çatışmada öldüğü ve o güne kadar da Köşk'ün bakımı için para gönderdiği iddia ediliyor. Köşkün içerisinde kırmızı, mavi, sarı olmak üzere üç farklı oda daha var. Kırmızı oda Pavlides'in mafya görüşmeleri için gelen arkadaşlarıyla toplantı yaptığı oda, mavi olağan misafirlerini ağırladığı oda, sarı oda ise misafir çocukların odası.



Pavlides'in masası duvar kenarında bulunuyor. Kaçakçı Pavlides'in toplantıları buradan yönetme sebebiyse arkasından gelecek olan bir saldırıya maruz kalmamak. Bu arada alt kattaki yemek odasındaki her masa ve sandalye kırmızı, mavi ve sarı olarak boyanmış. Misafirlerin kaldıkları odanın rengi olan masadan başka masaya oturmasına izin verilmiyor. Evin içindeki düzenin böyle sağlandığı ifade ediliyor. Öte yandan buradaki Meryem Ana tablosunun dikkat çekici bir özelliği de var. Odanın neresinden bakarsanız bakın, gözleri size dönük. Köşkün bahçesindeki 'Aslanlı Çeşme'de ise sürekli şarap akıyormuş. Ayrıca Köşk'te dilek havuzu da bulunuyor.

Köşkte ufak bir heykel bulunuyor. Ama özelliği itibariyle önemli bir görev üstleniyor. Yetkililer, bu heykelciğin olası bir deprem anında bütün Köşk ahalisini uyarmak için kullanıldığını söylüyor. Bu arada Köşk'ün özel bir çocuk odası bulunuyor. Depreme karşı evin en dayanıklı odası burası. Oda, raylı bir sistemle evden bağımsız hareket edebiliyor ve depreme karşı esnek.

İkinci kattaki dinlenme odasının pencerelerinde de yemyeşil ağaçlarla çevrili eşsiz bir manzaraya tanık oluyorsunuz. Köşkün ikinci katında bulunan dinlenme odasında, içine şarap veya başka bir içecekler konulan biblolar mevcut. Bayan misafirler kadın şeklindeki olan biblodan, erkek misafirler ise erkek şeklindeki biblodan içkilerini içerlermiş.



Köşk'ün giriş katında taverna da bulunuyor. Eve gelen misafirler hangi renkli odada kalıyorlarsa tavernada o renkte bulunan masaya oturuyorlarmış. Pavlides'in misafirleri tavernada eğleniyor ve sirtaki yapıyorlarmış.

Ayrıca kaçakçının evinin bahçesinde tam ortasında konuştuğunuzda sesin yansımasını sağlayan küçük bir anfi-tiyatro var. Makarios'un avukatlığını da yapan Pavlides'in sık sık burada sesinin mahkeme salonunda nasıl duyulduğunu ölçmek için prova yaptığı söyleniyor. Köşk'ten ayrılırken iki tarafı çam ağaçlarıyla çevrili yolda özellikle bahar aylarında yürümenizi tavsiye ederiz.


Yol üzerinde yeşillikler içinde orkidelere rastlamanız çok büyük olasılık. Dünyada bilinen 20 bin çeşit orkidenin 30'unun Kuzey Kıbrıs'ta bulunduğunu öğreniyoruz. Mavi Köşk ziyaretinin ardından yeşillikler içindeki şirin bir köye doğru yol alıyoruz.

KUZEY KIBRIS'TA BİR HIRİSTİYAN KÖYÜ

Kıbrıs'ta Rumlar ve Türkler dışında yaşayan bir üçüncü halk daha var. Maronitler Kıbrıs'ın üçüncü halkı. 1300 yıl önce Lübnan'dan gelip, Kuzey Kıbrıs'ın kuzey-batısındaki Koruçam köyüne yerleşen Maronitler, Arap kökenli Katolik Hıristiyan bir topluluk olarak geleneklerini sürdürerek adada yaşıyorlar. Köyün adı Koura'dan geliyor. Koura'nın Lübnan'da bir kasaba olduğu belirtiliyor.


Kıbrıslı Maronitlerin Lübnan'daki Koura adlı kasabadan Kuzey Kıbrıs'taki Koruçam köyüne geldikleri ifade ediliyor. Maronitler, göçüp geldikleri topraklara duydukları özlemin bir ifadesi olarak yeni yerleştikleri yere "Koura-Macidi" demişler. "Koura-Macidi" nin "Koura'dan geldim ama toprağım gelmedi" anlamına geldiğini öğreniyoruz. Koruçam'ın ortasındaki kilise köyün en görkemli, en etkileyici yapısı. Hafta içleri çok sakin olan köye, hafta sonu Güney'den ziyaretlerin yaşandığı belirtiliyor.

YORGO'NUN YERİNDE FIRIN KEBABI

Çok salaş gözüken ancak muhteşem meze ve yemekleri olan Yorgo Kasap Restoran'a giriyoruz. Yorgo restoranda hafta sonu yer bulmanın olanaksız olduğu belirtiliyor.



Hafta içi bir günde burada olduğumuz için kendimizi şanslı hissediyoruz. Yorgo Skoulou ile eşi Maria Skoulou ve kızları Christina Skoulou tarafından işletilen restoran lezzetli mezeleri ve etleri ile meşhur. Tavsiye üzerine fırın kebabını tadıyoruz. Fırın kebabı, kuzu eti ve patatesin folyo kağıdına sarılarak toprak fırında pişirilmesi ile hazırlanıyor.



Maria Hanım, restoranda kendi kasaplık yapıyor. Restorandaki et yemeklerinin yanısıra ızgarada kızarmış hellim, taptaze salataları, pancar turşusu, tahinli yoğurt tarama ve zeytinler de çok lezzetli.

KUZEY KIBRIS'IN EN KEYİFLİ YERİ

Koruçam köyünün ardından Girne'ye doğru yol alıyoruz. Koruçam'dan Girne yaklaşık 34 kilometre uzaklıkta. Sahili, limanı, otel ve restoranlarıyla belki de Kıbrıs'ın en keyifli yeri Girne.


Limanın en güzel göründüğü yer ise Girne Kalesi. Kale 7. yüzyılda, Arap akınlarına karşı kentin korunması için yapılmış. Kalenin içinde M.Ö 300 yıllarına tarihlenen gemi batığı ve buluntuları sergileniyor. Kalenin ardında Girne'ye 5 kilometre mesafedeki Bellapais Manastırı'na doğru yöneliyoruz.



Gotik mimarinin en güzel örneklerinden biri olarak kabul edilen Bellapais Manastırı'nı geziyoruz. Bellapais adada günbatımını görebileceğiniz en etkileyici yerlerin başında geliyor. Girne ve Akdeniz ayaklarınızın altında. Bellapais Manastırı, akşamları ışıklandırıyor. Manastır ile içiçe geçmiş olan restoranda büyüleyici bir atmosferde yemek yeme fırsatı var. Bellapais'te her yıl mayıs ayının sonunda klasik müzik festivali düzenleniyor.

WALT DİSNEY'İN KALESİ

Tarihi 10. yüzyıla dayanan St. Hillerion Kalesi, dünya çapındaki ABD'li çizgi yapımcı Walt Disney'i bile etkileyebilecek kadar görkemli ve ünlü bir yapı. 1920'li yıllarda Kıbrıs'a geldiği ve kaleyi ziyaret ettiği söylenen Walt Disney, çizgi filmlerinin jeneriğinde St. Hillarion kalesini çiziyor. Elindeki sihirli değneğiyle uçup gelen peri kızının arkasındaki kalenin St. Hillarion kalesinin ta kendisi olduğu belirtiliyor. Walt Disney'in ayrıca "Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler'de de mekan olarak St.Hillarion'u çizdiği söyleniyor.



St. Hillarion Kalesi Beşparmak Dağları'nın kuzey eteklerinde inşaa edilmiş. Ortaçağ'ın en etkileyici mimarisine sahip kalelerinden. Kale Girne'ye 10 kilometre uzaklıkta. St. Hillarion Kalesi'nde üç ayrı bölüm var. İlk bölümde asker, kale çalışanları için inşa edien yapılar bulunuyor. İkinci bölümde ise Kilise, Kraliyet Sarayı ve holü, mutfak, sarnıç gibi birçok yapı var.

CENNETE 480 BASAMAK

Eğer 480 basamak tırmanırsanız büyüleyici bir manzarayla karşılaşıyorsunuz. Rivayete göre, Kraliçe'nin penceresinden bakanın dilekleri gerçek oluyormuş.



Kalenin zirvesi deniz sevisinden 732 metre yükseklikte. Kaleyle ilgili en büyük trajedi ise 14. y.y. sonlarında günümüze ulaşıyor. Kıbrıs Kralı 1. Peter'in kardeşi Antakya Prensi John ile ilgili. Prens ve ailesi Kıbrıs'a saldıran Cenevizililerden korunmak üzeri St. Hilarion Kalesi'nde yaşamaya başlamıştı. John, kendisine düşman olan Kraliçe Eleanor'un yalanları sonucu sadık korumaları olan Bulgar askerlerinin kendisine karşı gizli planlar yaptığına inanmıştı. Bu olaya çok kızan Prens Bulgar korumalarını yanına çağırarak tek uçurumdan aşağı attı. Bu olayın bugün Prens John Kulesi olarak bilinen yerde yaşandığı tahmin ediliyor.

DÜNYANIN BÖLÜNMÜŞ TEK BAŞKENTİ

Girne'nin ardından dünyanın bölünmüş tek başkenti Lefkoşa'ya doğru yola çıkıyoruz. Girne Lefkoşa arası yaklaşık 25 kilometre. Selimiye Camii'nin (St. Sophia Katedrali) yanıbaşında antikacı dükkanları bulunuyor. Cumbalı evleriyle Lefkoşa adeta açık hava müzesi gibi. Kıbrıs, Gotik tarzdaki mimarinin çok önemli eserlerini barındırıyor. Lüzinyanlar tarafından 1208-1326 yılları arasınada inşa edilen St. Sophia Katedrali, Osmanlıların Kıbrıs'ı fethinin ardından camiye çevriliyor. Adı Selimiye Camii oluyor.



Lefkoşa'nın güney doğu tarafında yer alan Büyük Han, restoranları, antikacıları ve el sanatları ürünleriyle turistler için çekim merkezi. Dikdörtgen biçiminde inşa edilen yapının 70 odası bulunuyor.


İç bahçesindeki alt kısmı çeşme olan sekizgen yapılı bir mescit yer alıyor.Büyük Han, Lokmacı Kapısı'na çok yakın. Özellikle turistlerin yemek yemek için uğrak alanı. Büyük Han'ın avlusu çocukların oyun oynamaları için çok uygun.

"KUMLARA GÖMÜLÜ KENT'

Gazimağusa, Yunanca'da "Kumlara Gömülü Kent" anlamına gelen "Famagusta" diye tanıyor. Antik Yunalılardan, Romalılara, Araplardan, Fransızlara, İtalyanlardan İngilizlere ve Türklere kadar birçok uygarlık için ada üzerindeki en önemli şehir olmuş Gazumağusa'da her uygarlığın mimari ve tarihi eserlerine rastlamak mümkün.


Lüzinyanlar döneminde 1298-1312 yılları arasında yapılmış olan St. Nicholas Katedrali'nin, tüm Akdeniz dünyasının en güzel Gotik yapısı olduğu belirtiliyor.


Lüzinyan kralları önce Lefkoşa'da St.Sophia Katedrali'nde Kıbrıs kralı, sonra da Mağusa'da St. Nicholas Katedrali'nde Kudüs Kralı olarak taç giyerlerdi. 1571 yılında cami haline getirilene dek, bu törenlerin yapıldığı ifade ediliyor. Lala Mustafa Paşa Camii'nin bahçesindeki ağacın 1298 yılında dikildiği söyleniyor. Gözdesi 2.70 metreden sonra 7 dala ayrılıyor. Kıbrıs'ta yaşadığı bilinen en yaşlı ağaç.

OTHELLO'NUN MEKANI

Mimarisini Leonardo da Vinci'nin tasarladığı şehir surlarından, William Shakespeare'in ünlü eseri Othello için mekan olarak seçtiği Doğu burçlarına, Venedikli Kraliçelerin Taç giydiği katedrallerden, III. Haçlı seferi sırasında adayı ele geçiren Aslan Yürekli Richard'ın son Bizanslılarla savaştığı Kantara kalesine varıncaya kadar birçok ünlü tarihi mekan şehri büyüleyici kılıyor. Sheakespeare'in ünlü tragedyası Othello'nun Gazimağusa'da geçtiği söyleniyor.



"TÜRKİYE'NİN HAWAİ'Sİ OLALIM"

Kuzey Kıbrıs gizemli mekanları ve gotik mimarisinin yanısıra Akdeniz ikliminin tüm güzelliklerini taşıyor. KKTC Turizm, Çevre ve Kültür Bakanı Ersan Saner, ''Nasıl Yunanistan'ın bir Girit Adası, İtalya'nın Sicilya'sı, ABD'nin Hawaii'si varsa biz de neden konsept olarak Türkiye'nin Hawaii'si olmayalım'' diyor. Türkiye Kültür Bakanlığı Tanıtma Genel Müdür Yardımcısı Levent Demirel de KKTC turizminin geliştirilmesi için katkı sağlamaya hazır olduklarını dile getiriyor.


MAVİ KÖŞK'ÜN KODLARI-NİLÜFER ŞENSÖZ-SABAH GAZETESİ-04.04.2010- http://www.sabah.com.tr/Turizm/2010/04/12/mavi_koskun_kodlari

4 Nisan 2010 Pazar

ORTADOĞU'NUN EN ÇEKİCİ KENTİ

"Binlerce kez öldü binlerce kez yeniden dirildi.." diyor Lübnanlı şair Nadia Tueni. Gerçekten de Beyrut böyle bir şehir. Yıllarca iç savaşa, çatışmalara ve kuşatmalara maruz kalan Beyrut,'Ortadoğu'nun Paris'i olarak kalmaya direniyor. Şimdilerde Beyrut'un eski ışıltısı yeniden parlıyor.


Beyrut, lüks otelleri, şık restoranları, ünlü butikleri ve birbiri ardına açılan gece kulüpleriyle dünyanın en çekici kentleri arasında yer alıyor. Artık vize derdiyle uğraşmadan İstanbul'dan Beyrut'a uçakla yaklaşık bir buçuk saatte ulaşmak mümkün.


Geçtiğimiz günlerde Türk turizmciler de Türkiye ile Lübnan arasında vizelerin kaldırılmasının ardından Lübnan'a turizm çıkarması yaptı. TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy, vizenin kaldırılmasıyla turizm alanında yeni fırsatlar açıldığına dikkat çekerek, "Hükümetimizin dünyada barışa hizmet anlayışı Orta Doğu'da daha iyi anlaşılmış. Biz turizmciler olarak bunu geliştirmeye çalışıyoruz. Türkleri Lübnan'ın birbirinden güzel şehirlerini, lezzetli yemeklerini tatmaya çağırıyoruz. İki ülke arasındaki turizm hareketinin karşılıklı artması için çaba harcamalıyız" diye konuşuyor. Lübnan Turizm Bakanı Fadi Abbut de "Türkiye ile iyi ilişkilerimiz var. Ülkelerimiz arasında turizmi artırmak için çaba harcamamız gerekiyor. Türk vatandaşlarını burada görmek istiyoruz" diyor. Turizm Yatırımcıları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Turgut Gür, Ortadoğu sermayesiyle birlikte Beyrut'ta otel yatırımı yapabilecekleri dile getiriyor.


MERMİ İZLİ BİNALAR VE ÜNLÜ BUTİKLER...

Refik Hariri Havaalanı ile şehir merkezi arasındaki mesafe sadece 15 dakika. Şehir merkezine doğru ilerlerken bazı binalarda mermi izlerinin aynen durduğuna tanık oluyoruz. Ayrıca eski apartmanların pek çoğunun balkonuna perde giydirildiği dikkatleri çekiyor. Beyrut tam olarak kontrastlar şehri. Zaman zaman gösterişli ve lüks binalar hemen yanı başında ise savaştan nasibini almış yapılar karşınıza çıkıyor. Beyrut'un güneyinde yoğun olarak Müslüman, kuzeyinde ise Hıristiyan halk yaşıyor.



Savaş sırasında yerle bir olan Beyrut'un merkezi (Downtown) yeniden inşa edilmiş. Özgürlük Meydanı'nın hemen yanında yer alan Downtown'da dünyaca ünlü moda tasarımcılarının butikleri, kafeler ve restoranlar bulunuyor.


Beyrut'ta diğer Arap ülkeleri gibi beyaz elbiseyle dolaşanlara pek rastlamıyoruz. Merkezdeki sokaklarda dolaşırken sanki bir Avrupa ülkesinde dolaşıyorsunuz hissine kapılıyorsunuz. Dilerseniz saat kulesinin yakınlarından geleneksel el sanatlarıyla ilgili ürünler alabilirsiniz. Ya da Achrofieh'deki ABC adlı alışveriş merkezinden ünlü markaların tasarımlarına ulaşabilirsiniz.


RENKLİ GECE HAYATI

Beyrut tam bir parti cenneti ve eğlence şehri. Hard-Rock Cafe'sinden Buddha Barı'na kadar çok sayıda seçenek var. Monot caddesi renkli gece hayatının ana merkezi. Ayrıca Ortadoğu'nun en büyük kumarhanesi de Casino Du Liban, Beyrut'un kuzeyinde yer alıyor. Körfez ülkelerinden buraya yoğun ilgi olduğu vurgulanıyor.


BEYRUT SAHİLLERİ

'Corniche' de bizim tabirimizle Kondon Boyu'nda sabahın çok erken saatlerinden gece yarılarına kadar kadınlı erkekli Beyrutluları görmek mümkün. Kimisi koşuya çıkmış, kimisi bisiklete biniyor. Turistler için de dalgaların oyduğu Güvercin Kayaları'nda fotoğraf çektirmek çok popüler.

Beyrut sokaklarında toplu taşıma araçlarına pek rastlamıyoruz. Genellikle halk özel araçlarını kullanıyor. Öte yandan şehirde taksi kullanmak çok yaygın. Ülkede, 'Lübnan Pound'unun yanısıra dolar da pek çok yerde geçiyor.


BÜYÜLEYİCİ MAĞARA

Doğa harikası Jeita Grotto mağaraları Beyrut'a 18 kilometre uzaklıkta. Jeita Ortadoğu'nun en büyük mağarası. İlk gezdiğimiz bölümde, kendinizi ışıklandırmanın da etkisiyle fantastik bir filmin içindeymiş gibi hissediyorsunuz. Diğer bölümü ise tekneyle gezebiliyorsunuz.

BYBLOS'TA GÜNBATIMI

Ayrıca Beyrut'a 37 km uzaklıktaki Byblos da Lübnan'da görülmesi gereken yerler arasında. 7 bin yıllık antik kent Byblos'un dünya tarihi için çok büyük öneme sahip.

Modern alfabenin kökenleri burada atıldı. Eski çağlarda Fenikelilerin başlıca liman şehri olan Byblos'un sahilinde salaş balık lokantaları, taş evler ve balıkçı barınağı bulunuyor. Akdenizliliğin etkisi Lübnan'da yoğun olarak hissediliyor. Meze yemekten ana yemeğe vakit kalmıyor. Özellikle humus, bulgurlu maydanoz salatası ve deniz ürünleri çok lezzetli.

Beyrut kıyısındaki Hard Rock Cafe'nin girişinde Beatles'ın "Hepimizin bir olduğunu göreceğimiz o gün gelecek" sözleri yazılı. Efsane müzik grubunun bu sözleri bir gün gerçek olur mu bilinmez ama Beyrut'ta insanlar sanki yarın olmayacakmış gibi anını yaşıyor.

İŞTE BEYRUT VE BYBLOS VİDEOSU




VİZESİZ GÜZELLİK-NİLÜFER ŞENSÖZ-SABAH GAZETESİ-02.04.2010- http://www.sabah.com.tr/Turizm/2010/04/02/vizesiz_guzellik

UYARI: YAZI VE FOTOĞRAFLARIN İZİNSİZ KULLANILMASI HALİNDE YASAL İŞLEM YAPILACAKTIR.