5 Kasım 2009 Perşembe

ÇUKUROVA'NIN KUTSAL HAZİNELERİ

Hüzünlü dizelerin hayat bulduğu bereketli topraklardayız. Ağalara karşı direnen İnce Memed şimdi de karşımıza çıkar mıydı? Ya da alyazmalı Asya ile İlyas bitmemiş türkülerini anlatır mıydı? Burası bitmemiş türkülerin, yanık âşıkların memleketi…

"Bu alemde bir noktayım. Yıldızlardan uzaktayım. Bir bilinmez duraktayım. Ben bende değilim bugün" diyor Aşık Feymani... Cahit Berkay'ın Alyazmalım'ındaki notalar, Karatepeli kadınların tezgahında ilmek oluyor.


Çukurova verimli toprakların yanısıra kutsal kentiyle, tanrıları ve tanrıçalarıyla görkemli bir tarihi barındırıyor. Ceyhan Nehri yakınlarındaki kutsal şehir Kastabala (Hierapolis) Osmaniye sınırları içinde bulunuyor. Kastabala, Osmaniye şehir merkezine 15 kilometre uzaklıkta. Kastabala'nın yanı başında dünyaca ünlü yazar Yaşar Kemal'in doğduğu Hemite Köyü ve doğa harikası Kırmıtlı Kuş Cenneti yer alıyor.



RAHİBELERİN ATEŞLER ÜZERİNDE ÇIPLAK AYAKLI DANSI

Kastabala, sütunlu caddesi, büyüleyici Orta Çağ kalesi, tiyatrosu, kilisesi ve kaya mezarlarıyla Çukurova'nın en önemli antik kentlerinden biri. Tanrıça Perasia'nın kült merkezi olduğu düşünülen Kastabala'da antik dönemde, rahibelerin kor halini almış ateşler üzerinde çıplak ayaklarıyla dans ederek gösteri yaptıkları, dini törenler düzenledikleri belirtiliyor.



HAZİNE AVCILARI
Günümüzde ise kutsal şehir Kastabala sivil toplum kuruluşlarının baskısıyla çimento fabrikasına kurban olmaktan son anda kurtuldu. Ancak Kastabala kaçak kazı yapan hazine avcılarının elinden kurtulamıyor. Kastabala'da resmi olarak arkeolojik kazı çalışmalarını yürüten Gaziantep Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Doç. Dr. Turgut Hacı Zeyrek, kaçak kazıların biran önce durdurulması çağrısında bulunarak, "Ören yerinde halen kaçak kazılar sürdürülmekte. Burada güvenlik görevlisi yok. Adana Müze Müdürlüğüne bağlı görev yapan bir DÖSİM elemanı bekçilik yapmakta" açıklamasını yapıyor.



ANTİK ŞEHİRDE TARIM YAPILIYOR!

Antik şehrin bir bölümünün şahıs mülkiyetinde olduğuna işaret eden Doç. Dr. Zeyrek, "Kastabala antik kentinin sur içi bölgesi de dahil şahıs mülkiyetinde. Şahıs mülkiyetindeki bu alanda bir yandan bilimsel kazı çalışması sürdürürken bir yandan da günümüz teknolojisinin tüm imkanları kullanılarak kültür dokusunun tahrip edilmesini çaresizlikle seyretmekten başka birşey yapamamış olmanın acısını yaşamaktayız" diyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın izniyle ve Osmaniye Valisi Celalettin Cerrah'ın desteğiyle kazı çalışmalarını sürdürdüklerini belirten Zeyrek, kazı alanının en kısa sürede kamulaştırılması ve istimlak işlemlerinin tamamlanmasının önemine dikkat çekiyor. "Osmaniye'ye arkeoloji müzesi açılmalı" diyen Zeyrek, şöyle konuşuyor: "Yerel idareciler ve halk, Kastabala antik kentinin kendileri için önemli bir gelir kaynağı olduğunun farkına varmalı ve bu önemli kaynağı değerlendirmek için çok yönlü düşünüp, antik kenti sahiplenmeli."



ASLANTAŞ BARAJI'NDA RÜZGARI DİNLEMEK

Kastabala'dan ayrıldıktan sonra devasa tanrı heykelinin, sfenklerin bulunduğu Karatepe-Aslantaş'a doğru yöneliyoruz. Osmaniye'ye gidenler Karatepe-Aslantaş Milli Parkı ve buradaki Türkiye'nin ilk açık hava müzesini mutlaka ziyaret etmeliler. Müzeyi ziyaret öncesinde ise tepeden barajın turkuvaz sularının ardında yükselen çam ağaçlarıyla kaplı eşsiz manzarayı izlemenizi ve rüzgarı dinlemenizi tavsiye ederiz.




FIRTINA TANRISI BAAL'İN DEVASA HEYKELİ

M.Ö 8. yüzyılda, geç Hitit dönemindeki Hükümdar Asativata tarafından yaptırılan kalenin yanı sıra buradaki devasa Fırtına Tanrısı Baal'in heykeli ve hiyeloglifler görenleri büyülüyor. Buradaki çivi yazıları sayesinde, önceleri tam çözülememiş olan Hitit hiyerogliflerinin okunmasına imkan sağlayan bir anahtar elde edilmiş. Dünya üzerindeki Hitit hiyeroglif yazıları ilk defa burada okunmuş. Bu yazıların çözülmesiyle Anadolu'da M.Ö 2000 yılına kadar giden hiyeroglif yazıların tamamı okunabilmiş.



SELVİ BOYLUM ALYAZMALIM'IN ÇEKİLDİĞİ MEKANLAR

Başrollerinde Türkan Şoray ve Kadir İnanır'ın oynadığı Türk sinema tarihinin başyapıtı Selvi Boylum Al Yazmalım filminde Aslantaş Barajı ve çevresinin mekan olarak kullanıldığını öğreniyoruz.

ÂŞIKLAR KENTİ OSMANİYE

Alyazmalı Asya, İlyas ve Cemşit'in unutulmaz hikayesine mekan olan Osmaniye, hüzünlü ezgilerin, yanık âşıkların memleketi. Çukurova'nın doğu kapısı Osmaniye'de, âşıklar, şenlik ve festivallerde bir araya gelerek geleneği yaşatmaya çalışıyor. Osmaniye'deki ezgilerin dünya çapında bilinmesine dünyaca ünlü Macar bestekar Bela Bartok'un katkısı büyük. 1936 yılında Atatürk'ün talimatıyla halkevlerinin daveti üzerine Türkiye'ye geliyor. Bartok, Adnan Saygun ile birlikte on günlük gezisi sırasında Osmaniye ve köylerinde araştırma yapıyor. Osmaniye köylerinde ses kayıtları yapan Bartok, bu araştırmasında Macar halk müziği ile Osmaniye'deki halk müziği arasındaki benzerliklerle karşılaşıyor.. Osmaniye'de Bela Bartok müzesi açılması da planlanıyor.




KARATEPE'NİN DÜNYACA ÜNLÜ KİLİMLERİ

Dünyaca ünlü Karatepe kilimlerinin, şehir merkezine 30 kilometre uzaklıktaki köydeki küçük bir odada dokunduğuna tanık oluyoruz. Geleneksel Türk motifleriye el tezgahlarında dokunan kilimlerin ipleri koyun yününden ve renklendirmesi de kök boya ile yapılıyor. Dağlardan toplanan bitkilerden kazanlarda kaynatılarak geleneksel usullerle elde edilen boyalarla boyanan yün iplikler, daha sonra iplere asılarak kurutuluyor ve tezgahlarda dokumaya hazır hale geliyor. Karatepe'nin birbirinden hünerli kadınlarının elleriyle dokudukları kilimler, kooperatif aracılığıyla dünyanın birçok ülkesine satılıyor.



YER FISTIĞI YEMEDEN DÖNMEYİN

Toprağın derinliklerinde yetişen en leziz tohumu belki de Osmaniye'de tadabilirsiniz. Osmaniye'de üretilen yer fıstığı Türkiye üretiminin yüzde 46'sını oluşturuyor. Uzmanlar, yüksek besin değerine sahip yer fıstığının kolestrolü düşürmeye yardımcı olduğuna ve kilo aldırmadığına dikkat çekiyorlar. Amerikan halkı, fıstık ezmesini sabah kahvaltılarının bir parçası haline getirirken, Türkiye'de tüketim henüz istenilen seviyede değil. Bölgede "Vali Çiçero" olarak namlanan Osmaniye Valisi Celalettin Cerrah, turizmin gelişmesi özellikle de Osmaniye fıstığı ve Karatepe kilimlerinin tanıtımının ve pazarının artması için çaba harcıyor. Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği(TÜRSAB) Başkanı Başaran Ulusoy da kentin tanıtımında yer fıstığına ve Karatepe kilimlerine öncelik vereceklerini dile getiriyor.

NEREDE KONAKLANABİLİR?

Yemyeşil, bereketli toprakları, onları gözetleyen 26 büyülü kalesi, aşıkları, kutsal şehri, tanrı ve tanrıçalarıyla Osmaniye, tam da yeni yerler keşfetmek isteyenlere göre. Her şey dahilciler ya da lüks arayanlar için bu şehir pek uygun bir yer değil. Şehirde çeşitli oteller bulunmasına karşın konaklama tesisleri yetersiz. Osmaniye'ye gidenlerin konukevlerinde kalmalarını tavsiye ediyoruz. Ayrıca Karatepe-Aslantaş Milli Parkı'nda çadır ve karavan dışında bungalovlarda konaklayabilirsiniz.

Öğretmenevi Tel. 0328 813 87 68
Polisevi Tel: 0328 825 95 95
Aslantaş-Karatepe Milli Parkı Tel 0328 719 20 73

NASIL GİDİLİR?

Osmaniye'ye karayolu veya demiryolu ile ulaşabilirsiniz. Havayoluyla gitmek istiyorsanız Adana veya Gaziantep havalimanına iniş yaptıktan sonra buradan otobüsle Osmaniye'ye ulaşmanız mümkün. Denizyolu ulaşımı ise Osmaniye'ye 75 km mesafede bulunan İskenderun limanından yapılabilir.

Otogar Tel : (+90-328 ) 814 12 26 / 117
İstasyon Tel: (+90-328 ) 814 10 49


ÇUKUROVA'NIN KUTSAL HAZİNELERİ-NİLÜFER ŞENSÖZ-SABAH GAZETESİ- 5.11.2009

http://www.sabah.com.tr/Turizm/2009/11/05/cukurovanin_kutsal_hazineleri

7 Ekim 2009 Çarşamba

DOĞUNUN BAŞTAN ÇIKARICI ŞEHRİ

"Tok olmamızın önemi yok. Biz burada tok olsak da yemek yeriz!" İşte doğunun en gelişmiş ili Gaziantep'i birebir ifade eden sözler. Fıstığı, baklavası, kebapları, gizemli hanları, rengarenk çarşıları ve "Çingene Kızı"yla tam bir masal diyarı.



Mezopotamya'yla Akdeniz'in buluşma noktası olan Gaziantep özellikle leziz yemekleriyle sizleri büyülüyor. Antep'in tatlarına karşı koymak pek mümkün değil.


Gaziantep batıdaki pek çok şehirden daha gelişmiş durumda. Kızlı erkekli gençler akşamları rahatlıkla sokaklarda dolaşabiliyor. Bir yandan geleneksel doku korunurken diğer yandan şehirde hızlı bir değişim yaşanıyor.

BEY MAHALLESİ ORTAKÖY GİBİ
Restore edilen Bey Mahallesi, kafeleriyle, restoranlarıyla sanki İstanbul'daki Ortaköy'ü andırıyor. Gaziantep Üniversitesi'nin de etkisiyle şehir tam anlamıyla hayat dolu. Akşam saatlerinde bile Gaziantep'te rahatlıkla alışveriş yapabiliyorsunuz.



Geçtiğimiz günlerde şehir, Antepfıstığı Kültür ve Sanat Festivali'ne ev sahipliği yaptı. Festivale, yerli ve yabancı çok sayıda davetli katıldı. Antep sokakları renkli görüntülere sahne oldu. Festival çerçevesinde konserler, sergiler, tiyatro ve halk oyunları gösterileri, baklava yeme yarışmaları gibi çok sayıda etkinlik düzenlendi.

Turizmciler, akademisyenler, kamu kurumlarının temsilcileri ve iş çevreleri de sanayi şehri Gaziantep'in turizmin de öne çıkması için harekete geçti. Festival çerçevesinde düzenlenen TÜRSAB Kültür Turizmi Sempozyumu'nda da Gaziantep ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin potansiyeli, kültür turizmine yeni açılımlar getirilmesi, yaşanılan sorunlar ve çözüm önerileri görüşüldü.


ULUSOY: SOSYAL TESİSLER ARTIRILMALI

TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy, GAP bölgesinin kültür turizmi açısından önemli potansiyele sahip olduğunu, bu nedenle bölgeye gelecek turistlerin taleplerini karşılayacak sosyal tesislerin artırılması gerektiğini dile getirerek, ''Gaziantep bir markadır. GAP bölgesine gelen ziyaretçi sayısını artırmayı hedefliyoruz.. Turizm, bölgenin kaderinde bir değişiklik yapabilir'' dedi. Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbey, Gaziantep ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin kültür turizmi potansiyelinin yüksek olduğunu belirterek, ''Bölgede havza turizmi biraz daha fazla ön plana çıkartılmalı. Gaziantep, Antakya, Adıyaman, Şanlıurfa'nın da yer aldığı bir havza ortaya çıkarılırsa hepimiz kazanırız'' dedi. Gaziantep Valisi Süleyman Kamçı da 1 milyon turist çekmeyi hedeflediklerini dile getirdi.



DÜNYANIN EN BÜYÜK MOZAİK MÜZESİ KURULUYOR
Gaziantep adeta bir müzeler kenti. Tarihte çok değişik kültürlere tanık olmuş Gaziantep'te 250'den fazla höyük bulunuyor. Anadolu'nun en eski buluntularından biri, Dülük Mağarası'nda bulunmuş taş aletler. Yöre Hurri, Hitit, Pers, Yunan, Roma, Bizans ve İslam uygarlığının izlerini taşıyor.Yeni inşa edilecek kompleks ile dünyanın en büyük mozaik müzesinin Gaziantep'te olması hedefleniyor.


ÇiNGENE KIZININ GÖZLERİ
Meşhur "Çingene Kızı" mozaiğini Zeugma Mozaik Müzesi'nde görebilirsiniz. 1992 yılında çıkarılan bu mozaikteki kadın figürü gizemli bakışları ile Zeugma'nın simgesi haline geldi. Gözleri 360 derece etrafına bakabiliyor. İlk çıktığı yıllarda kimliği konusunda kesin bir tanımlama yapılamayan bu mozaiğe figüründeki kadın resminin çingene kızlarını andırması nedeniyle çingene adı verilir. Ancak bazı kaynaklar, çingene olarak tasvir edilen kadının yer tanrısı Gaia olduğunu ileri sürmekte. Gaia mitolojide, içinden tanrı soylarının çıktığı ilk element olarak kabul ediliyor. Zeugma Mozaik Müzesi'nin yanısıra şehirde Gaziantep Savaş Müzesi, Emine Göğüş Mutfak Müzesi ve Medusa Cam Eserler Müzesi de mutlaka görülmesi gereken yerler arasında bulunuyor.



TÜRKİYE'NİN İLK SİVİL GEZEGENEVİ ANTEP'TE!
Şehir turu yaparken uzay filmlerinde rastlayabileceğiniz bir bina gözümüze çarpıyor. Astronomi ve uzay bilimlerini öğrenmek isteyenler için Türkiye'nin ilk sivil gezegenevinin (planetaryum) bu yıl sonunda Gaziantep'te açılacağını öğreniyoruz. Gezegenevi, çeşitli gök cisimlerini ve onların uzay boşluğundaki hareketlerini bir seyirci topluluğuna izletebilmek için özel olarak tasarlanmış bir salon. Salonda yarım küre biçimli bir kubbe ekran şeklinde perde bulunuyor. Kurgulanmış bir senaryo çerçevesinde yansı aracının ürettiği astronomik görüntüler, karanlık salonun kubbesinin iç yüzeyine yansıtılarak izleyicilere uzay boşluğunda gezinti yaptıkları hissi veriliyor.



"AKIL, GÖZ YANILIR, AMA DAMAK YANILMAZ"
252 çeşit yemek türünün yer aldığı Gaziantep'in mutfağını anlatmakla bitmez. Kebabından baklavasına, yuvalamasından katmerine şöhreti dünya çapında olan Gaziantep tatlarıyla ilgili şehri ilk kez ziyaret edecekler için bazı önerilerde bulunabiliriz.Kebabın ve baklavanın mabedi olduğunu daha önceden duyduğumuz İmam Çağdaş'ın sırrının öğrenmek için yola çıkıyoruz.



Gerçekten de İmam Usta'nın dediği gibi "Akıl, göz yanılır, ama damak yanılmaz. Onu kandıramazsınız" sözlerini yaşayarak görme fırsatımız oldu. Bakırcılar Çarşısı'nda yer alan İmam Çağdaş'ta mutlaka Ali Nazik, patlıcan kebabını tatmalısınız. 1887'de açılan lokantayı İmam Usta'nın oğlu Talat Çağdaş ve İmam Çağdaş'ın torunu Burhan Çağdaş yönetiyor. Kebaplarındaki lezzetin kullandıkları koyun etinden kaynaklandığı belirtiliyor. Burhan Çağdaş, kebaplarının sırrını şöyle anlatıyor: "Biz genellikle 17-18 kilogramlı, genç erkek koyunu tercih ederiz. Bu hiç değişmez. Gövde kısmını alır, tüm damarlarını ve sinirlerini temizleriz. Zırh denilen büyük bıçaklarla kıyarız. Bu tür kıyma ile yapılan her çeşit kebap lezzetli olur. Hem ateşe attığınızda şişip fazla gözükür hem de ağzınıza aldığınızda tane tane dağılır."

KAŞIK KAŞIK AYRAN!
İmam Çağdaş'ta ayran kalaylı bakır taslarda yanında küçük bir kepçeyle sunuluyor. Ayranı kaşık ile yavaş yavaş içmek gerçekten de çok keyifli oluyor. Mideniz şişmiyor ve kebabın tadı kaybolmuyor.



HAVUÇ DİLİMİ BAKLAVA
İmam Çağdaş'ın kebapları kadar tatlıları da meşhur. Özellikle leziz kebapların ardından sunulan havuç dilimi baklavaları mutlaka tatmalısınız. Baklavada ham maddesiinin kalitesi ve bir yıl önceden stok edilmesinin önemine dikkat çekilerek, İmam Çağdaş baklavalarında Harran ovasında yetişen sert buğday unu kullanıldığına işaret ediliyor. TEL: 0342 231 26 78



ŞİREHAN SAHAN'DA AKŞAM YEMEĞİ
İstanbul'dan bildiğimiz Sahan Restoranlar zincirinin son halkası da Gaziantep Şirehan'da açıldı. Gaziantep mutfağından çok sayıda yemeği tatma imkanınız olan Sahan Restoran özellikle akşam yemeği için öneriyoruz. Etkileyici ışıklandırmasıyla sanki bir masalın içinde yemek yiyor gibisiniz. Bu arada 123 yıllık Şirehan'da butik otel açılacağı belirtiliyor.Şirehan Sahan: 0342 220 46 46

TARİHİ BAYAZHAN'DA MUSİKİ KEYFİ

Gaziantep'te pek çok han restore ediliyor. Restore edilen hanlardan biri de 100 yıllık tarihi olan Bayazhan. Bayazhan'ın bir bölümü kent müzesi bir bölümünde de restoran bulunuyor.


Gaziantep'i ziyaret ederseniz özellikle Bayazhan'ın avlusunda Gaziantep'in geleneksel tatlarını musiki eşliğinde tatmanızı tavsiye ederiz. Ancak Bayazhan'daki restorana yoğun talep olduğu için zaman zaman siparişlerde gecikme olabiliyor. Restoranın çevresinde ise hediyelik eşya alabileceğiniz çok sayıda dükkan bulunuyor. Bayazhan Restoran: 0342 221 02 12



KURUTULMUŞ PATLICAN, KABAK, BİBER ZAMANI!
Gaziantep'in Bakırcılar Çarşısı ve gizemli hanlarında alışveriş yapmak için sizi baştan çıkartıyor. Eski yerleşim bölgesinde bulunan Bakırcılar Çarşısı'nda bakır döven bakırcı ustalarının emeği karşısında büyüleniyorsunuz.


Bakırcıların tık tık sesleri arasında çarşıdaki renkli çarşıda alışveriş yapmak çok keyifli. Çarşıda pek çok yerde kurutulmuş patlıcan, biber ve kabakların sıra sıra dizildiğini görüyoruz. Şimdilerde bunları almanın tam zamanı olduğunu öğreniyoruz. 50 tane dizilmiş kurutulmuş sebzeyi 5 liradan almak mümkün. Ayrıca ev yapımı biber salçaları, nar ekşisini de uygun fiyatlara çarşıda bulabiliyorsunuz.


NERELERDE KALINABİLİR?


Dedeman Oteli( 5*): 0342 211 66 00
Grand Otel(5*): 0342 325 65 65
Otel Tuğcan(5*): 0342 220 43 43
Anatolian Otel(5*):0342 211 40 40
Otel Tilmen (4*): 0342 230 57 57
Turyalı Konak: 0342 232 70 60
Anadolu Evleri:0342 220 95 25
Antik Belkıs Han:0342 231 10 84
Butik Otel Kale Evi Castle House:0342 231 41 42
Dayı Ahmet Ağa Konağı:0342 232 26 27

NASIL GİDİLİR?

Karayolu: Karayolu bağlantısı ile Osmaniye üzerinden Adana ve Mersin'e, Birecik köprüsü üzerinden Şanlıurfa ve Diyarbakır'a, Narlı üzerinden Kahramanmaraş ve Malatya'ya, Fevzipaşa ve İslahiye üzerinden Hatay'a, Kilis üzerinden Halep (Suriye)'e, Kilis'ten ayrılan bir yolla Hassa üzerinden yine Hatay'a, Araban ve Pazarcık üzerinden Adıyaman'a gidilebilinir.Otogar Tel: (+90-342) 328 92 46 (Santral)

Demiryolu: Haftada üç gün Toros Expresi Gaziantep-İstanbul seferi yapılıyor. Ayrıca İstanbul'dan gelip Suriye'ye giden Halep Expresi de ilin İslahiye ilçesi sınır kapısından Suriye topraklarına giriyor. İstasyon Tel: (+90-342) 323 29 43 - 323 27 47 - 323 27 48

Havayolu: Gaziantep Oğuzeli Havaalanı kent merkezine 20 km. mesafede yer alıyor. Havalimanına kent merkezinden Türk Hava Yolları önünden kalkan servis araçları ile ulaşmak mümkün.Gaziantep-Oğuzeli uluslararası havaalanından Ankara ve İstanbul'a her gün ayrıca haftada üç sefer olmak üzere İstanbul'a direkt uçak seferleri yapılıyor.Havalimanı Tel: (+90-342) 582 11 11 - 582 11 12


DOĞUNUN BAŞTAN ÇIKARICI ŞEHRİ- SABAH-07.10.2009

http://www.sabah.com.tr/Turizm/2009/10/07/dogunun_bastan_cikarici_kenti

1 Eylül 2009 Salı

UZUN YAŞAMIN SIRRINA YOLCULUK

Geyikli'de feribot sırası beklerken karşımda duran boz renkli Ada'yı izliyordum. Kafamda hep terkedilmiş, yalnız, kayıp ve rüzgarın susmadığı dramatik bir yer olarak canlandırdığım Ada'ya bu kadar çok ilginin olmasının nedenini öğrenmek için sabırsızlanıyordum.
Yaklaşık yarım saat sonra feribot geldi ve Ada'ya doğru yol almaya başladık. Tost ve çayla açlığımı yatıştımaya çalışırken ünlü tarihçi Herodot'un "Tanrı insanları uzun ömürlü olsun diye Bozcaada'yı yaratmış" sözleri kulaklarımda çınlayıp duruyordu. "Uzaktan kupkuru gözüken bu yerde uzun yaşamın sırrı nasıl olur?" şeklinde türlü düşünceler kafamın içinde gezinip duruyordu. Sonunda iskeleye doğru yanaştık. Çok sayıda insanla birlikte ben de feribottan indim. Genellikle bir yere vardığımda ilk işim o yerden ayrılmak için bilet almak oluyor. Özellikle ada olunca her istediğiniz zaman mekanı terketme şansınız olmuyor. Pazar günü dönüş yolculuğunu garantilemek için önceden saatleri kontrol edip biletimi ayarladım. Artık Bozcaada'nın sırrını öğrenmeye başlayabilirdim. Kalabalık içinde renk renk tahta sandalyeli kafelerin ve lokantaların arasından ilerliyordum. Türkiye'nin pek çok turistik beldesinde olan ısrar burada yok. Kimse bize "Buyrun balığımızı deneyin" demiyor ya da Bozcaada pazarında gezinirken sizlere malını satmaya çalışan pazarcılar burada yok. Huzurlusunuz. Bir şey alma baskısına maruz kalmıyorsunuz. Ya da Türkiye'de pek çok restoran ve çay bahçesindeki plastik sandalye istilasına burada rastlamıyoruz. Rüzgarın sesinin ve denizin serinliğinin hakim olduğu, plastikle çevrelenmeyen çiçeklerle dolu bir dünya.
Türkiye'nin köyü olmayan tek ilçesi Bozcaada. Ada'da tek bir merkez var. 41 kilometrekarelik Bozcaada biraz Türkiye, biraz Yunanistan biraz da İtalya kokuyor. Adayı gezmek için dilerseniz minibüs kullanabilirsiniz. Arzu ederseniz araba kiralayabilirsiniz. Bisiklet de bir alternatif. Ya da Ada'daki bir taksiciyle anlaşıp yaklaşık 65 lira vererek tüm Bozcaada'yı detaylı olarak gezebilirsiniz.
SİZE ÖZEL KOYLAR
Bozcaada'nın en popüler koyu Ayazma. Ayazma çok sayıda insanın birarada yüzdüğü, şezlong ve şemsiyelerle dolu bir plaj. Yer bulursanız şayet 10 TL karşılığı bir şezlong ve şemsiyeniz oluyor. Burası Türkiye'deki pek çok plajdan farklı değil. Plajın arkasında ise restaurantlar var. Ayazma'da karşımıza çıkan en değişik tat ise deniz börülcesinden gözleme oldu. Ayrıca patlıcanlı gözleme de çok lezzetliydi. Ayazma ve Habbela Koyları'na minibüsle rahatlıkla ulaşabiliyorsunuz. 'Kalabalık sevmem' diyorsanız Ayazma dışında Ada'da çok sayıda bakir koy var. Arabanızla durup sadece kendinize ait bir koyda denize girebilirsiniz. Bu koylardan birinde güneşin batışını izleyebilirsiniz. Buz gibi ancak tertemiz olan denizi Bozcaada'yı Bozcaada yapan en önemli özelliklerden biri. Gerçek anlamda insanı dinçleştirici ve tüm yorgunluğunuzu atmanızı sağlayacak bir etkisi var. Ayazma ve Habbele dışında Akvaryum, Beylik, Çayır, Ova, Tekirbahçe, Tuzburnu ve Poyraz Limanı sakinlik arayanlar için çok uygun ayrıca bu koyların dışında Ada'da irili ufaklı adı bile olmayan koylar bulunuyor.


Adanın bir tarafı ne kadar boz ise diğer tarafı yemyeşil ve üzüm bağlarıyla dolu. Bozcaada'nın tamamı SİT alanı. Mimarinin bozulmaması İçin Anıtlar Birliği aktif olarak çalışıyor. Merkezin dışnda genellikle tek katlı çatısız taştan bağ evleri bulunuyor. 70'li yıllardan itibaren özellikle sanat çevreleri arasında popüler olmaya başlayan Bozcaada, sakinlik arayanların gözdesi olmaya devam ediyor. Bağ evleri şimdilerde daha çok yazlık ev olarak kullanılıyor. Evler mutlaka Anıtlar Kurulu'nun belirlediği standatlarlar göre yapılıyor. Arsa ne kadar büyük olursa olsun bağ evi inşaatı 80 metrekare ile sınırlanmış durumda.
Rüzgar güllerine doğru yol alırken arabayı durdurup bağların birinden kopardığımız çavuş üzümü tadıyoruz. Çavuş üzümünün tadı büyüleyici ve adeta bıkmadan yeme isteği uyandırıyor. 3 bin yıldır Bozcaada'da bağcılık ve şarapçılık yapılıyor. Kuzeyden esen rüzgarlar, Ada'nın bağcılığa uygun hale getiriyor. Bozcaada merkezli dünyaya yayılan şarap markaları var.
Günbatımını izlemek için tavsiye edilen rüzgar güllerinin ve Polente Feneri'nin olduğu bölgeye varıyoruz. 17 rüzgar gülünün bulunduğu santralden geçerek Polente Feneri'ne giriş, tehlikeli olabileceği ve kazaya sebebiyet verebileceği endişesiyle yasaklanmış. Ancak santralin hemen yanında kekiklerle dolu tarlaların arasından geçerek denizin kenarına kadar ulaşabiliyor ve buradan gerek fenerin gerekse rüzgar güllerini izleyebiliyorsunuz.
KALAMAR VE AHTAPOT BACAĞINI MUTLAKA TATMALISINIZ

Güneşin çekidiği saatlerde rüzgar güllerini geride bırakarak merkeze doğru yol alıyoruz. İskelenin hemen yanında çok sayıda restoran bulunuyor. Denizin kenarındaki restoranlarda zengin Ege mutfağından etkileyici örnekler var. Deniz ürünleri çok taze. Restoranlarda beğendiğiniz balığı isteğiniz gibi pişirtiyorsunuz. Tazeliğinde ötesinde belkide başka yerde bulamayacağınız lezzette kalamarlardan tatma olanağınız var. Kalamarın yanısıra ahtapot bacağını denemenizi tavsiye ederiz. Karides, midye tava, kabakçiçeği dolması da Bozcaada restoranlarında afiyetle yiyebileceğiniz tatlar. Üzümü, şarabı, denizi ve deniz ürünlerinin yanısıra Ada'daki domates reçeli de çok meşhur. Domates reçeli satan özel dükkanlar bile var.

Bozcaada'nın dikkat çeken diğer bir yanı da Bozcaada'yla ilgili çok çeşitli hediyelik eşya bulabiliyorsunuz. Kale, Bozcaada Müzesi, Ayazma Manastırı, şarap fabrikaları, eşşiz manzaralara tanık olabileceğiniz Göztepe ve rüzgar güllerinin dışında, merkezdeki Rum Mahallesi'ni görmelisiniz. Birbirinden renkli kapıları olan çok şirin evlerin bulunduğu sokaklarda kendinizi kaybedebilirsiniz. Rum Mahallesi'ndeki evlerin büyük bir çoğunluğu pansiyon ya da butik otel. Zaman zaman bu kadar yapılı güzelliğin içinde kendinizi reklam filminin içinde dolaşıyor hissine de kapılıyorsunuz.

KONAKLAMA NASIL?

Bozcaada'da 5 yıldızlı oteller ve tatil köyleri yok. Ada halkı bağcılık dışında son yılllarda pansiyonculuğa ağırlık vermiş. Adada küçük ve şirin çok sayıda butik otel var. Güneydeki bir tatil beldesinde günlüğü 25-30 lirada başlayan temiz pansiyonlarda kalabiliniyor. Ancak Bozcaada'da durum farklı. Adaki pansiyon ve butik otellerin standartları biraz daha yüksek. Kendine has ada mimarisi, Rum evleri ve adanın içlerindeki taş evler gözlerinizi doyuruyor. Estetik, hizmet kalitesiyle birleşince Bozcaada'ya yoğun talep oluyor. Bu nedenle de konaklama fiyatları günlük 60- 150 TL arasında değişiyor. Özellikle de bağbozumu zamanında fiyatlar artıyor. Bozcaada'ya gitmeden önce mutlaka kalınacak yer için rezervasyon yaptırmak gerekiyor.

NASIL GİDİLİR?

Bozcaada, İstanbul'a 400 km., Ankara'ya 710 km., İzmir'e 280 km., Bursa'ya 320km. ve Çanakkale'ye 60 km. uzaklıkta. İstanbul'dan ulaşım; 1'nci güzergâh; Tekirdağ, Gelibolu, Eceabat veya Kilitbahir'den feribotla Çanakkale'ye gelinir. Çanakkale Geyikli iskelesinden, Bozcaada'ya ulaşabilirsiniz. 2nci güzergâh; Yenikapı'dan feribotla Bandırma'ya geçilir, Biga, Çan, Bayramiç, Ezine üzerinden Geyikli iskelesinden, Bozcaada'ya ulaşabilirsiniz. Bozcaada, İstanbul arası yaklaşık 7 saat sürüyor. Ankara'dan ulaşım; Eskişehir, Bilecik, Bursa, Çan, Bayramiç, Ezine üzerinden Geyikli iskelesinden, Bozcaada'ya ulaşabilirsiniz. Bozcaada, Ankara arası yaklaşık 12 saat sürüyor. Büyükşehirlerden Bozcaada'ya her gün 3 otobüs şirketi tarafından karşılıklı seferler yapılıyor. Otobüsler yaz döneminde Geyikli Yükyeri İskelesi'na kadar gelip gidiyor. Feribot zaten Bozcaada merkezine yanaştığı için otobüsler adaya geçmeye gerek duymuyor. Yaz dönemi dışında son durak Ezine'deki otobüs garı oluyor. Buradan minibüslerle Geyikli'deki iskeleye varılıyor.

Bozcaada'da herkesin uzun yaşaması mümkün mü bilinmez ancak dinç tutan denizi, enfes çavuş üzümü, taptaze deniz ürünleri, çiçeklerle dolu şirin evleri ve güleryüzlü halkıyla hayatı daha tatlı kıldığı kesin.

UZUN YAŞAMIN SIRRINA SEYAHAT-NİLÜFER ŞENSÖZ- SABAH GAZETESİ 31.08.2009

http://www.sabah.com.tr/Turizm/2009/08/31/uzun_yasamin_sirrina_seyahat

UYARI: YAZI VE FOTOĞRAFLARIN İZİNSİZ KULLANILMASI HALİNDE YASAL İŞLEM YAPILACAKTIR.




Videolar






















26 Ağustos 2009 Çarşamba

TOPKAPI SARAYI'NDA MÜTHİŞ KEŞİF

Topkapı Sarayı'nın ana girişinde bulunan eski karakol binasının arkasındaki bahçede, Bizans akropolü ortaya çıkarıldı. Akropolün yanı sıra bölgede Tunç Çağı'na kadar giden arkeolojik parçalar da bulundu. Tunç Çağı'ndan parçaların bulunması, İstanbul'un tarihinin bilinenden çok daha öncelere dayandığı görüşlerini destekliyor.

DÜNYANIN EN ÖNEMLİ AKROPOLÜ

Karakol binasının arkasında Bizans sanatı ve arkeolojisi uzmanı Dr. Ferudun Özgümü
ş temizlik çalışmalarını yürütüyor. TÜRSAB Kültür Turizmi Komitesi'nce düzenlenen gezide konuşan Dr. Ferudun Özgümüş, karakol binasının arkasındaki gecekonduları boşaltılması ve bölgenin temizlenmesiyle, dünyanın en önemli akropolünün ortaya çıktığını söyledi. Özgümüş, ayrıca tunç çağına kadar giden arkeolojik parçaların da bulunduğunu ifade etti. Özmüş, temizlik çalışmalarının ardından arkeolojik kazı çalışmalarına başlanacağını dile getirdi.

GECEKONDULARIN ALTINDAKİ SAKLI TARİHİN UYANIŞI

Burada, yani Saray'ın bahçesinde hizmetlilerin kullandığı gecekondular yer alıyordu. Kültür Bakanlığı'nın yoğun çabalarıyla hukuki olmadan lojman olarak kullanılan karakol binası ve arka bahçesindeki gecekondular boşaltılmıştı. Aynı zamanda tam da Aya
İrini'nin yanında bulunan bölgede sürdürülen temizlik çalışmaları, saklı tarihi gün yüzüne çıkarıyor.
TARiHİN ORTASINDA TUVALET

Ziyaretimiz sırasında tüm gecekonduların yıkıldığı görüyoruz ancak gecekondulardan bi
rinin tuvaletinin çalışmaların yapıldığı bölgenin ortasında kullanılmak üzere durması karşısında şaşkınlığımızı gizleyemiyoruz.

AKROPOL NEDİR?

Akropol tepesi, İstanbul'un ilk kuruluş yeri olar
ak biliniyor. "Akro" (yüksek), "Polis" (şehir) kelimelerinden türetilmiş akropol, yüksek ve savunulması kolay tepeler üzerinde kale anlamına geliyor. Bu kale içinde yönetici krallığa ait çeşitli sosyal ve dinsel yapılar yer alıyor.
KARAKOL BİNASI RESTAURANT OLUYOR

Bu arada ortaya çıkarılan Bizans akropolünün önünde yer alan eski karakol binası ise restaurant oluyor. TÜRSAB ve Kültür Bakanlığı'nın yaptığı işbirliğinin ardından TÜRSAB da Feriy
e Lokantası'yla anlaşma yaptı. Eski karakol binası, Osmanlı Türk ağız tadına uygun yeme içme mekanına dönüştürüyor.

ARKEOLOJİK PARK HALİNE GETİRİLECEK

Ayrıca Feriye Lokantası olacak karakol binasının arkasında çıkan buluntuların ortaya çıktığı yerin de arkeolojik park haline getirileceği ifade ediliyor.
TOPKAPI SARAYI'NDAKİ MÜTHİŞ KEŞİF- 25.08.2009- SABAH GAZETESİ

http://www.sabah.com.tr/Turizm/2009/08/25/topkapi_sarayinda_muthis_kesif

UYARI: YAZI VE FOTOĞRAFLARIN İZİNSİZ KULLANILMASI HALİNDE YASAL İŞLEM YAPILACAKTIR.

25 Ağustos 2009 Salı

AYASOFYA'DA YATAN PADİŞAHLAR

Ayasofya Müzesi Haziresi'nde ziyaretçilere kapalı bulunan padişah türbeleri gün ışığına çıkıyor. Ayasofya Müzesi Müdürü Doç.Dr.A.Haluk Dursun, Ayasofya'daki türbelerin 1 aya kalmadan ziyaretçilere açılacağını açıkladı. Ayasofya'da II. Selim, III. Murat, III. Mehmet, I.Mustafa ve I.İbrahim ile şehzade türbeleri bulunuyor.



İlK KEZ PADİŞAH EŞLERİ DE AYNI TÜRBEDE

TÜRSAB Kültür Komitesi tarafından Ayasofya'ya düzenlenen gezide, Müze Müdürü Doç. Dr. A.Haluk Dursun, Ayasofya'nın bilinmeyenleriyle ve son buluntularla ilgili bilgi verdi.1574'te 2. Selim'in ölümüyle birlikte burada bir türbenin yapımına başlıyor. II. Selim Türbesi, Mimar Sinan'ın yaptığı 18 türbeden biri. Ayasofya Haziresi'nde Mimar Sinan tarafından yapılan Şehzadeler Türbesi ve Sinan'ın öğrencisi Davut Ağa'nın yaptığı III. Murat Türbesi var. Ayasofya Müzesi Müdürü Dursun, II. Selim Türbesi'nin önemli bir özelliğinin de ilk kez padişah eşlerinin de aynı türbeye gömülmeye başlanılması olduğunu kaydediyor.

DELİ İBRAHİM VE I.MUSTAFA AYASOFYA'NIN VAFTİZHANESİNDE

Tahtan indirilen I. İbrahim (Deli İbrahim) ve I.Mustafa ise Ayasofya'nın vaftizhanesinde yatıyor. Vaftizhanenin türbeye dönüştürüldüğü belirtiliyor.
KAÇIRILAN ÇİNİLER LOUVRE MÜZESİ'NDE

Müze haziresinde 1882-1896 yılları arasında Fransız Albert Sorlin Dorigny tarafından restorasyon sırasında çinilerin, onarım için Fransa'ya götürüldüğü ve yerine sahtelerinin getirildiğinin tespit edildiği belirtiliyor. Bu çinilerin, Fransa'da, başta Louvre olmak üzere bazı müzelerin depolarında bulunduğunun da belirlendiği ve resmi kanallarla iadesi talep ediliyor.

GİZLİ MELEK
Öte yandan Ayasofya Müzesi'nde sürdürülen restorasyon çalışmalarında yapının pandantiflerinde bulunan 6 kanatlı serafım( Melek) tasviri ortaya çıkarıldı. 14'üncü yüzyılda yapılmış olduğu tahmin edilen mozaiğin gerçek yaşı, Ayasofya Yüksek Bilim Kurulu ve Anıtlar Kurulu üyelerinin yapacağı incelemeler ve diğer mozaiklerle karşılaştırmalar sonucunda belirlenecek.

RESTORASYON İSKELESİ 2010'DA KALKACAK
Ayasofya Müzesi Müdürü Doç.Dr. Haluk Dursun, yaklaşık 20 yıldır Ayasofya'nın ortasında yer alan iskelesinini 2010 yılında tamamen kalkacağını ifade ediyor.
AÇIKÖĞRETİMİN YAPILDIĞI İLK YER

Ayasofya Müzesi Müdürü Doç.Dr. Haluk Dursun, Ayasofya'nın bilinmeyen diğer bir özelliğinin de açıköğretimin yapıldığı ilk yer olduğunu vurguluyor. Ayasofya'nın içinde I. Mahmut döneminde halka açık olarak seçmeli derslerin verildiği belirtiyor.
BİR İLK DAHA: MOZAİKTEN TUĞRA
Ayasofya'da Sultan Abdülmecit'in mozaikten tuğrasının ortaya çıkarıldığını açıklayan Müze Müdürü Dursun, mozaikten tuğranın da bir ilk olduğunu ifade etti.

AYASOFYA'DA YATAN PADİŞAHLAR- NİLÜFER ŞENSÖZ- 20.08.2009- SABAH GAZETESİ


UYARI: YAZI VE FOTOĞRAFLARIN İZİNSİZ KULLANILMASI HALİNDE YASAL İŞLEM YAPILACAKTIR.

6 Ağustos 2009 Perşembe

GÖCEK'İN TURKUVAZ KOYLARI-YAVANSU

Yavansu Koyu'na ilk girdiğinizde burası adı üstünde pek bir yavan geliyor. Ancak koyda geçirdiğiniz süre ilerledikçe önyargınız yerini hayranlığa bırakıyor.



Tekneyi Recep Bey'in yüzen restoranının yanına bağlıyoruz.Tekneyi bağlar bağlamaz da suya atlıyoruz. Yavansu Koyu'nun derin ve berrak sularında sanki ağaçlar denizinde yüzüyorsunuz.


GİZEMLİ LYDAE
Yavansu Koyu'nun içlerine doğru çam ve zeyti
nlerin arasında yapacağınız yaklaşık yarım saat süren keyifli yürüyüşün ardından antik Lydae kenti karşınıza çıkıyor. Bu kentle ilgili hiçbir bilgi yok. Antik kentin turistik şekilde paketlenmemesine mi sevinelim yoksa şimdiye kadar antik kentte kazı çalışması yapılmamasına mı üzülelim... Bölgede nereye gitseniz geçmişin bilinmezliğini koruduğuna tanık oluyorsunuz.
Fethiye Müze Müdürü İbrahim Malkoç'tan aldığımız bilgilere göre, bölgede yüzey araştırması yapılmış ancak kazı çalışması yapılmamış. Malkoç, üniversitelere ç
ağrıda bulunarak, "Kazı başkanları elektrik ve su olmaması nedeniyle kazı çalışmasını çok maliyetli buluyor. Bilimsel araştırma için bir üniversitenin talip olması lazım" diyor.



PİŞERKEN GÜLÜMSEYEN BALIK!
Kaptanımız RYA eğitmeni Peter, bu geceyi Yavansu'da geçireceğimizi söylüyor. Recep Bey, eşi ve çocukları Yavansu'daki yüzen restaurantta misafirleri ağırlıyor. Restaurant çok salaş ve renk renk lambalarla aydınlanıyor. Saat 20:30 olduğunda gerçek ziyafet başlıyor.

Sipariş ettiğim balığı yemek için harekete geçtiğim anda ekibimizin en genci olan 13 yaşındaki Aras, "Pişerken mutlu olsa gerek, yüzü gülüyor baksana" diyerek gülümsüyor. Bu cümleyi duyuktan sonra balığı yemek konusunda bir an tereddüt etsem de gülümseyen balığın tadının muhteşem olması da açıkçası beni mutlu ediyor. Ekipteki herkes, yemeklerin lezzeti karşısında sürekli olarak "Tekrar gelmeliyim" demekten kendilerini alamıyor. Hatta Aras tabağındakileri silip süpürürken, "Keşke tabak da yenilebilir olsaydı" diyor.
KAPISIZ VE KİLİTSİZ YAŞAM
Ekip arkadaşlarından Debbie, restaurantın hemen teknenin yanıbaşında olması nedeniyle gece kokpitte nasıl uyuyabileceğimizi merak ediyor. Ancak restauranttan ayrıldıktan sonra yaklaşık yarım saat içinde Recep Bey ve ailesi restaurantı yarına hazırlama işlerini çoktan tamamlamış oluyor. 3 çocuk annesi olan Debbie, hem tatil hem de RYA eğitimi almak için İngiltere'den Göcek koylarına gelmiş. Debbie, Yavansu'da karşılaştığımız Recep Bey ve ailesinin sıcaklığı ve samimiyetinden çok etkileniyor. Eylül ayında İngiltere'den arkadaşlarıyla tekrar buraya gelmenin planını yapmaya başlıyor.
Gece koy ışıl ışıl. Uzaklardaki mavi tur teknesinde müzik sesleri geliyor. Karşımdaki kokpit minderinde kıvrılan Debbie, Ürdün Kralı'nın olduğu iddia edilen tekneyle ilgili konuşuyor. Bense duvarların olmadığı, kapısız ve kilitsiz dünyayı yaşamaktan duyduğum memnuniyetle uykuya dalıp gidiyorum. Yavansu'daki gece güne akarken birden susmayan metalik sesle tatlı uykudan fırlıyorum. Neler olduğunu anlamaya çalışıyorum. Gözlerimi açtığımda karada her yerde keçiler ve keçilerin çan sesleri... İyiki uyanmışım. Yavansu Koyu'na yolunuz düşerse günün doğuşunu mutlaka yaşamalısınız.

GÖCEK'İN TURKUVAZ KOYLARI- NİLÜFER ŞENSÖZ- 6.AĞUSTOS.2009

http://www.sabah.com.tr/Turizm/2009/08/06/gocekin_turkuvaz_koylariyavansu

UYARI: YAZI VE FOTOĞRAFLARIN İZİNSİZ KULLANILMASI HALİNDE YASAL İŞLEM YAPILACAKTIR.

28 Temmuz 2009 Salı

GÖCEK'İN TURKUVAZ SULARI- GÖBÜN

Göbün Koyu, tropik adaları aratmayacak büyüleyicilikte. Turkuvaz sulara dalıp tarihi yapıların içinde yüzebilir, kıpır kıpır balıklara arkadaşlık edebilirsiniz.



Lacivert suların üzerinde pırıltılar yürürken, rüzgarsız kalan tekne neredeyse durmaya yakın yüzüyordu. Kaptanımız Peter, seyirlerden gelen denizcilerin, karadaki eşlerine çok yakın olmalarına karşın karaya ulaşmak için rüzgarın çıkmasını günlerce bekledikleri zamanların artık geride kalmasının ne kadar sevindirici olduğunu dile getirirken, ekip üyelerinden Aras, kitabından başını kaldırarak, 'Odysseus gibi' dedi. Odysseus'un 20 yıl evinden uzaklarda kalmasına neden olan lanetler zinciri, ordunun Aulis şehrinden uygun rüzgar bulup aylarca denize açılamamasıyla başlıyor. Şimdilerde ise ilerlemek için rüzgarı beklememize gerek yok.
Kaptanımız motoru çalıştırdı ve Torosların Akdeniz'e uzanıp soluklandıkları Kapıdağ Yarımadası'na doğru yöneldik. Etrafımızı çevreleyen ada ve adacıklar, oyun oynamak için birbirlerinden ayrılmışlar hissi veriyor. Sanki dev bir puzzle'ın içindeyiz. Ya da adadan adaya zıplayarak seksek oynayabilirmişsiniz gibi. Girintili, çıkıntılı, eğlenceli ve merak uyandırıcı…
Kaptanımız Peter, ekip arkadaşları Debbie, Sam ve Aras ile birlikte Prens Adası'nın güneyindeki dar bir boğazdan geçiyoruz. Darboğaz'ın da güneyinde kendini saklayan Göbün, tüm sakinliğiyle karşımıza çıkıyor.


Göbün Koyu, tropik adaları aratmayacak büyüleyicilikte. Turkuvaz sulara dalıp tarihi yapıların içinde yüzebilir, kıpır kıpır balıklara arkadaşlık edebilirsiniz. SİT alanı içerisinde bulunan ve yerleşimin yasak olduğu Göbün'de denizin içindeki kalıntıların bir kısmının geç Bizans dönemine bir kısmının ise Rum evleri olduğu belirtiliyor. Dilerseniz karaya çıkarak zeytin ve çam ağaçları arasında yürüyüşe çıkıp keşiflerde bulunabilirsiniz. Türk bayrağının bulunduğu tepeye 20 dakikalık tırmanışın ardından muhteşem manzaraya tanık olabilirsiniz. Göcek koyları arasında en korunaklı demir yeri olan Göbün Koyu'nda iki tahta iskele bulunuyor. Burada gürültülü günübirlik teknelere rastlamıyoruz. Çoğunlukla yelkenliler rağbet gösteriyor. Kapı Creek Restaurantı'nın iskelesine bağlanıldığında tonoz alabiliyorsunuz.

Tarihi kalıntılar içinde, deniz canlılarıyla birlikte yüzmek, enfes yemekleri tatmak ve koyun içlerine karadan yapabileceğiniz yolculuğun yanı sıra koydaki açık havada denizin yanıbaşında hizmet veren berbere uğrayabilirsiniz.

Özellikle akşamüzeri güneşin çekilmeye başladığı saatlerde Cihan'ın "Barber-Oil Massage" dükkanında dilerseniz saçlarınıza şekil verdirebilir ya da yağlı masaj yaptırabilirsiniz. Berber dükkanına uğrayıp da memnun kalmayan yok. Hatta dükkanın ünlülerin de görüşlerini yazdıkları bir defter de bulunuyor.
Kapı Creek, Muhammer Önder yönetiminde bir aile restaurantı. Birbirinden yardımsever işletmecileri ve güleryüzlü çalışanları, Göbün'de sadeliğin içinde leziz saatler geçirmenizi sağlıyor. Menüsünde ağırlıklı olarak balık ve et yemekleri bulunuyor. Ana yemekler 30-35 liradan başlıyor. Karavida gibi deniz ürünlerine de burada tadabilirsiniz. Restauranttaki fiyatlar yüksek gibi gözüküse de iskeleden tonoz aldığınızda hiçbir ücret ödemiyorsunuz. Su ve elektrik sorunun olduğu koyda, salaşlık içinde konforlu ve güvenli saatler geçirmenin böyle bir bedelinin olmasını normal karşılıyoruz.
Restaurantta yüksek sesli müzik duymuyorsunuz. Yemeğin ardından çoğu yelkenci, sessizlik içinde teknelerinin yolunu tutuyor. Sağımızdaki teknede İsviçre'den gelenler, solumuzdakinde ise Türkiye'den yelkenciler bulunuyor. İsviçreli yelkenciler saat 12 olmadan uykunun yolunun tutarken, Türklerin yer aldığı teknede usul usul Zeki Müren çalıyor. Masadaki rakı şişesinin etkisiyle "Ben şöyle adamım böyle adamın diye" kendini anlatmaya kaptırmış tatilci de bir süre sonra kabuğuna çekiliyor. Ardından restaurantın ışıkları sönüyor. İşte o zaman akan gökyüzü örtümüz oluyor. Tüm gün aradığımız rüzgar artık var. Zeytinler ve çamlar birbirlerine bağırıp duruyorlar. Uyuyamayacak kadar hareketli ve büyülü gece.

Koordinatlar: 36° 38' 35" Kuzey 28° 53' 38" Doğu

NİLÜFER ŞENSÖZ- 28 TEMMUZ 2009- SABAH

http://www.sabah.com.tr/Turizm/2009/07/28/gocekin_turkuvaz_sularigobun

UYARI: YAZI VE FOTOĞRAFLARIN İZİNSİZ KULLANILMASI HALİNDE YASAL İŞLEM YAPILACAKTIR.

7 Temmuz 2009 Salı

FENERİN KADERİNİN DEĞİŞTİĞİ YER

Gündüzleri suskun, geceleri ise geçer yerine güneşin. Yakmaz güneş gibi. Ulaşılmaz ve yalnız. Karşılıksız sever mavi suları.Tek derdi yarınları düşlemeden ışığıyla yol göstermek. Deniz fenerlerinin uzaktan büyülü gelen kaderleri, belki de bir tek Avrupa ve Asya'nın buluştuğu Boğaz'da değişiyor.


Avrupa'nın son köyündeki Fener, Asya'nın bekçisi Anadolu'ya gözkırpıyor. Mesafeli de olsalar yalnız değiller. Boğazın bittiği yerdeki fenerler, hem asırlardır gemicilere yol gösteriyor, hem de birbirlerine arkadaşlık ediyor. Ayrıca Rumeli Feneri içinde bir türbe, Anadolu Feneri'nin hemen yanıbaşında cami yer alıyor.
Anadolu Feneri'nin, karşı kıyıdaki Rumeli Feneri köyüne göre daha sayfiye havası var. Yemyeşil ve beton yapılaşmanın az olduğu sevimli bir köy. Boğaz girişine Rumeli Feneri'ne göre daha yüksekten bakan Anadolu Feneri, kale içinde bir burç üzerinde bulunuyor. Anadolu Feneri'nin bitişiğinde cami ve yamacında Kaptan'ın Yeri adlı çok sayıda müdavimi olan restaurant yer alıyor. Terasından baktığında bir yanda Karadeniz'i diğer yanda Marmara'nın masmavi sularını izleyebiliyorsunuz. Kıyıda renk renk balıkçı teknelerinin yanında ağlarını yeni av sezonuna hazırlıyor.

ÇUKURLAR İÇİNDE YOLLAR
Rumeli Feneri'ne ise Sarıyer'i geçtikten sonra ağaçlar arasından pürüzsüz asfalt yoldan geçerek gidiliyor. Ancak Rumeli Feneri Köyü'ne vardığınızda yoldaki pürüzsüzlük yerini çukurlara bırakıyor. Beton yapılaşmanın yoğunlukta olduğu köydeki yolların bozuk olduğu gözleniyor. Kırım Savaşı sırasında Fransız ve İngiliz gemilerinin boğazın ve Karadeniz'in girişlerini görebilmeleri için yapılmasına karar verilen fener 1856'de Fransızlar tarafından karşı sahildeki fenerle beraber kule kısmı yapılarak işletilmeye başlanmış.1933'de Fransızlara verilen 100 senelik işletme imtiyazı iptal ediliyor ve tamamen Türklere geçiyor.

FENERDEKİ TÜRBE
Rumeli Feneri'nin inşası sırasında kule birkaç kez yıkılıyor. Köyün yaşlıları fener yerinde bir türbe bulunduğunu bu nedenle kulenin sürekli yıkıldığını yapımcı Fransızlara söyleyince ustalar önce türbeyi yapmışlar, sonra da bugünkü kuleyi inşa etmişler. Rumeli Feneri köyüne gelenler fenerdeki Saltuk Baba Türbesini de ziyaret ediyorlar.

HEM GÖZLERİNİZE HEM DE MİDENİZE ZİYAFET
Bakımsız olmasına karşın denizin kıyısındaki Cenevizlerden kalma kale, hemen yanıbaşında turistik kafe, restaurant bulunmaması nedeniyle gözlerinize tamamiyle doğal bir ziyafet sunuyor. Kalenin eteklerinde, avlusunda dolaşabiliyorsunuz. Denizin kıyısındaki kaleden Karadeniz'i koklayabilir, kafanızı sağa doğru çevirdiğinizde ise Rumeli Fener kulesi, köyün evlerini ve karşı kıyıdaki Anadolu Feneri izleyebilirsiniz. Ayrıca köyde bulunan küçük balık lokantalarında balığın en tazesini yiyebilirsiniz. Halkının büyük çoğunluğu Karadeniz'den gelen Fener'deki barınaktan denize karşı oturup seyre dalabilirsiniz. Açıklardaki efsanevi kayaların büyüsüne belki de tanık olabilirsiniz.

ÇARPIŞAN MAVİ KAYALAR
Mitolojiye göre, "Karadeniz'i geçmek için ilk önce Boğaz Geçidi'nden geçmek gerekiyordu. Geçit iki kaya tarafından korunmaktaydı ve bunlar aralarından geçen bir gemi olunca birbirlerine hızla çarpıyor, arada kalan herşeyi eziyorlardı. Symlegad'lar(Çarpışan mavi kayalar) denen bu bölgeden hiçbir gemi geçemiyordu. Argonautlar bu durumu Phineus sayesinde önceden bildiklerinden hazırlıklıydılar ve yanlarında getirdikleri bir güvercini geçide vardıklarında saldılar. Güvencin geçitteki iki kayanın arasına gelince, kayalar hemen kapandı. Güvercin kayalardan daha hızlı olduğundan kurtuldu. Daha sonra kayalar yavaşça açılmaya başladılar. Kayalar yavaş yavaş açılırken gemiyi iki kayanın arasına sürdüler. Kayaların tekrar çarpışarak biraraya gelmeleri için kayaların önce sonuna kadar açılmaları gerekiyordu. Kayalar açılarak birbirlerine en uzak mesafeye gelmeden gemiyi araya sürdüklerinden zamandan kazanmışlardı. Gemi son sürat güvercini takip ederek iki kayanın arasında ilerledi. Yolun ortalarını geçtikten hemen sonra kayalar birbirlerinden uzak mesafeye geldiler. Gemi çıkışa doğru hızla ilerlerken kahramanlar canla başla küreklerine asıldılar.Bu şekinde gemi buradan güvenle geçmiş oldu. "

GARİPÇE'DE LANETLİ KRAL
Efsaneler çarpışan kayalarla da bitmiyor. Rumeli Feneri'ne gelmeden önceki Garipçe Köyü'nün olduğu bölgede eskiden lanetlenmiş kral Phineas yaşarmış.Harpya denen kanatlı yaratıklar kralın yemeklerini çalıp, masasını kirletiyormış. Kral açlık sınırına geliyor. Argonotlar buraya gelince, kuzey rüzgarı tanrısı Boreas'ın kanatlı oğulları Zetes ve Kalais, Harpyaları uzaklaştırarak kralı kurtarıyor. Mitolojideki garip hikayesine karşın Garipçe, şimdilerde başta Koç Üniversiteli öğrenciler olmak üzere pek çok kişinin gözde mekanı. Balıkçı köyünde uygunfiyatlara balık yiyebilir ya da kahvaltı keyfi yapabilirsiniz. Köyde sadece 3 restaurant var. Garipçe'de yaz aylarında denize de giriliyor. Yakınında Büyükliman Plajı da var. Köyün bir tepesinde, tarihi Cenevizlilere kadar uzanan, bir gözetleme kulesi var. Diğer tepede kalan kalenin ise padişah III. Mustafa Han tarafından Fransız mimar Baron François de Tott'a yaptırıldığı biliniyor.

İŞTE POYRAZKÖY'ÜN EN BÜYÜK SORUNU
Çivi çakmanın dahi yasak olduğu Garipçe köyünün karşısında yer alan Poyrazköy de SİT alanı olması nedeniyle yeşil kalabilmiş. Poyrazköy'ün plajı haftasonları şehrin yakınlarında denize girmek isteyenler için birebir. Ancak kalabalıktan hoşlanıyorsanız Poyrazköy plajını tavsiye edebiliriz.
Poyrazköy'deki Ceneviz Kalesi şimdilerde ziyaretçilere kapalı ve kara kısmından çok az bir bölümü görülebiliyor. Poyrazköy geçmişte Rize'den göç almış. Köylülerle yaptığımız sohbette en büyük sıkıntılarının köydeki gençlerin evlenememeleri olduğu vurguluyorlar. Geçimini balıkçılıkla karşılayan Poyrazköylüler, köyün gençlerinin de babalarının işlerini sürdürdüklerini dile getirerek, "Gençler başka yerlere gitmek istemiyor. Ancak SİT alanı olması nedeniyle köyde yeni konut inşa edilemiyor" açıklamasını yapıyor.

KALEYE EN KISA YOL MU?
İki yakada yer alan Anadolu ve Rumeli Kavağı şehre yakınlık nedeniyle Anadolu ve Rumeli Feneri, Garipçe ve Poyrazköy'e göre daha turistik durumdalar. Çok sayıda restauran, kafe ve alışveriş dükkanı bulabileceğiniz Anadolu ve Rumeli Kavağı özellikle hafta sonları çok yoğun. Hanutların ısrarından sıkılmazsanız kıyıdan yürüyerek Yoros Kalesi'ne çıkabilirsiniz. Dilerseniz arabayla da kaleye ulaşabilirsiniz. Yoros Kalesi'ne yürüyerek çıkarken yol tarif levhaları belli bir noktada sizi kalenin etrafını saran kafelere yönlendiriyor.
Özellikle turistler için İngilizce "Short way to castle" (Kaleye kısa yol) denilerek normal yoldan daha fazla dolaştırılıyor. Kaleye bol bol merdiven çıkarak ulaşıyorsunuz. Kaleye çabuk ulaşmak istiyorsanız arabaların gittiği yönü tercih etmelisiniz. Kafelerin içinden geçerek ulaşılan yol da yorucu olsa da farklı açılardan Boğazı görmek,muhteşem manzara eşliğinde yemek yemeyi düşünenler için faydalı olabilir.
Midyenin anavatanı olarak adlandırılan Rumeli Kavağı da güzelliği korumaya çalışıyor. İstanbul Boğazı'nın en ünlü balıkçı köylerinden biri olan Rumeli Kavağı'nda, her bütçeye göre farklı balık restoranı bulunuyor. Midyesi, balığı ve inciriyle meşhur Rumeli Kavağı'nda geçtiğimiz ay tarihi balıkçı barınağı yıkıldı. Balıkçılar, işgaliye beledi ödenmediği gerekçesiyle yıkılan barınağın yıkılışından üzüntü duyduklarını dile getiriyorlar.

NASIL GİDİLİR?
Dilerseniz Boğazın sonuna özel araçla seyahat edebilir ya da toplu taşıma araçlarını kullanabilirsiniz. Her gün Sarıyer'den Rumeli Kavağı, Anadolu Kavağı ve Poyraz'a İDO'nun seferleri var. Sarıyer'den 10 dakikada Anadolu Kavağı'na, 35 dakikada da Poyraz'a ulaşabilirsiniz. Eminönü'nden de Boğaz Vapuru'yla Anadolu ve Rumeli Kavağı'na gitmek mümkün.

Poyrazköy ve Anadolu Feneri
Beykoz'dan Anadolu Feneri'ne belediyenin düzenli otobüs seferleri yapılıyor.Sefer saatlerine http://www.iett.gov.tr/ adresinden ulaşabilirsiniz.Beykoz'dan devam edip Akbaba Köyü yoluyla, Akbaba köy mezarlığı bitiminden sola ormanlık alana çıkılarak, köy yolunda ilerlerken ilk gelen yol ayrımı Poyrazköy, Poyraz'a sapmayıp devam ederek Anadolu Feneri'ne gelebilirsiniz.

Garipçe ve Rumeli Feneri
Sarıyer'den Kilyos yönüne giderken, oklar Rumeli Feneri ve Garipçe köyünü gösteriyor. Ayrıca toplu taşıma araçlarıyla da ulaşmak mümkün. Sarıyer'den kalkan 150 numaralı Rumeli Feneri otobüsü, 20 dakikada bir Garipçe'nin merkezinde duruyor.

NİLÜFER ŞENSÖZ-6.TEMMUZ.2009 SABAH http://www.sabah.com.tr/Turizm/2009/07/06/fenerin_kaderinin_degistigi_yer

UYARI: YAZI VE FOTOĞRAFLARIN İZİNSİZ KULLANILMASI HALİNDE YASAL İŞLEM YAPILACAKTIR.

19 Haziran 2009 Cuma

MARMARA'NIN SESSİZ KOYLARI

Yukarıda Karadeniz aşağıda Ege...İkisini buluşturan Marmara'nın en büyük adası, Ege atmosferi alabileceğiniz İstanbul'a en yakın yer. İstanbul'dan deniz otobüsüyle sadece 2.5 saat uzaklıktaki Marmara'nın en büyük adası, sessizlik arayanlar için çok uygun.



Adanın karadan ulaşılmayan bakir koylarında tekne turu yapmak ya da Manastır, Aba, Mestanağa, Kole ve Kayaburnu koylarındaki eşsiz plajlarında yüzmek mümkün. Marmara Adası'nın turizm açısından Avşa ve diğer civar adalara göre öne çıkmadığı gözleniyor. Adanın yazlıkçı müdavimleri olmasına karşın adadaki pek çok koy tam da kalabalıktan kaçmak isteyenlere göre.Zeytin ve çam ağaçlarıyla kaplı ada, Ege kasabasına gitmiş hissi veriyor. Adanın merkezinde beton binalar olsa da adanın bazı köylerinde doğayla uyumlu yapılaşma olduğu dikkat çekiyor. Marmara Adası'nda 36 kilise ve manastır var. Bunlardan bazılarının sadece kalıntıları görülebiliyor.


DÜNYAYI SÜSLEYEN 'SADE ADA'

Zengin mermer yataklarıyla ünlü Marmara Adası, tüm dünyayı süslerken kendisi mütevazi ve sade kalabilmiş. Ünlü Artemis Tapınağı'nın sütunları, Maussolleion'daki levhalar, Ayasofya ve Aya irini'deki sütun başlıkları, hepsi Marmara Adası'ndan gelen mermerlere yapıldı. Ayrıca Dolmabahçe ve Çırağan Sarayları'nda da Marmara mermerleri kullanıldı. 'Sessiz dev' aynı zamanda, dünyadaki iki nemsiz adadan biri.
BAŞSIZ İMPARATOR

Mermerler kenti olarak da adlandırılan Saraylar'a karadan ya da denizden gitmek mümkün. Burada 1800 yılı aşkın bir süredir mermer çıkarılıyor. Dünyaya mermer ihraç edilen Saraylar'ın Açık Hava Heykel Müzesi'de görülmesi gereken yerler arasında.Başı koparılarak çalınan ve girişimler sonucu Almanya'dan Türkiye'ye teslim edilen Zırhlı İmparator heykeli burada başsız şekilde sergileniyor.
Açık Hava Müzesi'nin güvenlikten yoksun hali dikkat çekiyor. Saraylar'da liman çevresinde ise Mimar Sinan Üniversitesi öğrencilerinin yaptığı heykeller bulunuyor. Ayrıca Türkiye'nin ilk mermer kesme fabrikası ve Yana Çiftliği mevkiinde günümüze kadar korunmuş bin yıllık kilise bulunuyor.

DERİNLİKLERDE SAKLI HAZİN HİKAYE

Dünyaca ünlü mermeri dışında Saraylar, Kurtuluş Gemisi'nin hazin hikayesini de barındırıyor. Kurtuluş gemisi, İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası'nın işgali altında bulunan Yunanistan'a Türkiye'den insani yardım taşınmasında oynadığı rol ile tarihe geçiyor. Yunan halkının sevgilisi haline gelen gemi, beşinci seferini yaparken 20 Şubat 1942 sabahı Marmara Adası'nda kayalıklara çarparak batıyor. Kurtuluş gemisi bugün Marmara Adası'nın Saraylar Köyü yakınlarında 25 ile 43 m derinliklerde yatıyor. Hurdacılar tarafından yağmalanan Kurtuluş'un sadece iskelet kısmının ayakta kaldığı belirtiliyor.

GÜNDOĞDU KÖYÜ'NDEKİ KONFOR ŞEHİRDE BİLE YOK

Asmalı köyünde ahşap Rum evlerine rastlayabiliyorsunuz. Öte yandan adada siyah mermerin kullanıldığı yapılar da dikkat çekiyor. Özellikle merkezden 5 km ötedeki Gündoğdu köyünün yapılaşması ve altyapısı insanı şaşırtıyor. Eski bir Rum köyü olan Gündoğdu'da kumsaldaki voleybol ve jimnastik alanlarından, köy boyunca denize giriş için yer merdivenlere kadar her türlü konfor düşünülmüş. Gündoğdu halkı kurdukları dernek sayesinde köylerine sahip çıkıp güzelleştirmek için çaba harcıyor. Hatta köyün internet sitesinde köyün yerlerinin parke taşların estetiği bile tartışılıyor.

DEVASA ÇINAR AĞAÇLARI

Marmara Adası'nın ayakta kalan en yaşlıları ise çınarları. Çınarlı Köyü'ndeki ağaçların gölgesinde çocuklar futbol oynuyor. Yüzyıllara meydan okuyup günümüze kadar ayakta kalmayı başaran devasa çınar ağaçları görenleri büyülüyor. Ayrıca adada çok sayıda tavşan bulunması da dikkat çekiyor.

EV YERİNE ÇAY BAHÇESİ!

Ada halkı evlerinde olmak yerine çok erken saatlerden itibaren çay bahçelerinin yolunu tutuyor. Marmara Adası'nın dağlarından toplanan ada çayı da buraya gelip tadılması gereken tatlar arasında. Marmara Adası'nın geçim kaynaklarının başında balıkçılık ve zeytincilik geliyor. Ada'nın büyük kısmı zeytinliklerle kaplı. İskele meydanından başlayan çarşıda ekim ve kasım aylarında toplanan zeytinler satılıyor. Ayrıca midye başta olmak taze deniz ürünlerine sahildeki restaurantlarda bulmanız mümkün.

NEREDE KALINABİLİR?

Adada çok sayıda pansiyon ve motel bulunuyor. Merkezde pansiyonlar genellikle apartman gibi. Ancak merkezden uzaklaştıkça haftasonu keyifli tatil yapabileceğiniz pansiyonlar yer alıyor.
Adada kalınabilecek bazı pansiyonlar ise şöyle: Davran Motel (Manastır Koyu) 0266 885 54 33Boncuk Motel: 0266 885 50 57Mola Motel: 0266 885 57 37Aba Otel: 0266 8855271

ULAŞIM NASIL?

Marmara Adası'na ulaşım için çok sayıda alternatif bulunuyor. İstanbul'dan deniz otobüsüyle 2.5 saatte adaya ulaşabiliniyor. 'Güverteye çıkarak deniz yolculuğunun keyfini çıkarmak istiyorum' derseniz İstanbul Sarayburnu'ndan kalkan Mavi Marmara ile Ada'ya 5 saatte varılıyor. Ya da Tekirdağ üzerinde 2 saatte adaya gidebilirsiniz. Ayrıca Erdek'ten de Marmara Adası'na arabalı vapur seferleri bulunuyor. NİLÜFER ŞENSÖZ- SABAH- 19.06.2009 http://www.sabah.com.tr/Turizm/2009/06/19/marmaranin_sessiz_koylari

UYARI: YAZI VE FOTOĞRAFLARIN İZİNSİZ KULLANILMASI HALİNDE YASAL İŞLEM YAPILACAKTIR.